27 Ocak 2014 Pazartesi

Üç Güzel Şey | Three Nice Things

Geçenlerde rastladığım, birinde kendimin de bulunduğu çoluk çocuk, gönüllülük, özel çocuklar ve ailelerle ilgili 3 şeyi burda da bir kez daha paylaşayım dedim.

|| I want to share with you three nice stuffs that I found on the web and the one which I've participated. More or less, they're releated about children, voluntarism, special children and families.||

1 - 'Gönüllü' nedir? | What is the volunteer?
EVS gönüllüllerinin çalıştığı okullarda çocuklara soruldu, ve işte cevaplar :)
||It has been asked the children who has international volunteers in their school, and here is the answers :) ||

http://vimeo.com/84854655


2- Otizmli bir çocuğa sahip babanın, oğlunun ilginç alışkanlıklarını fotoğraflaması sonucu ortaya çıkanlar,
||Photos from a father who has a boy with autism||

Daha fazlası için;
||More||;
http://www.doba.sk/2013/10/31/milujuci-otec-foti-unikatne-navyky-svojho-autistickeho-syna/




3- "Picture You, Picture Me"

Ve sonuncusu da Down Sendromlu bir kızın annesinden; birbirlerinin fotoğraflarını çekerek oluşturdukları albüm.
||And the last one from a mother who has a daughter with down syndrome; The album has ben created with their photos.||

Daha fazlası için;
||More||;





Two Home | İki Ev







14 Ocak 2014 Salı

Okul Günlükleri - I



Kendin Pişir, Kendin Ye - Poğaça

Türk mutfağını işin içine sokmaya karar verdiğim ilk etkinlik okulda; Poğaça ! Hamuru yoğurup /yada Zuzka'ya yoğurtup :) / çocuklara verdik, peyniri rendeledik önlerine koyduk, dedik ki hadi bakalım.





Vee sonuç.. Ben bile bu kadar iyisini beklemiyordum. Çocuklar çok yemese de öğretmenler sevdi. Çayla birlikte iyi gitti :) Tarifi istediler falan neyse ... Master Chef'liğimin ilk adımları böyle atıldı.


 
Bu arada Arthur'un bu fotoğrafını da eklemeden geçmeyeyim. Bulaşık yıkıyor ve tamamen kendi isteğiyle :)

_______________________________________________________________________________

Noel yaklaşırken okulda her sınıf sanırım istisnasız bu kurabiyelerden pişirdi. Sanırım noele özel şeylerden birisi. Kakaoyla falan hazırlanmış hamuru sınıfa getirip hamur gibi açtırdık. Sonra şekiller, fırına at. Bu işlerin böyle kolay olduğunu zannetmezdim. Ama kolaymış. Sınıfa fırın getirebiliyosanız bence herşey mümkün :)



 





______________________________________________________________________________



Noel demişken noel baba'ya da değinmeden geçemeyeceğim. Okulumuzda bir Din öğretmeni var, kendisi her ne kadar Hrıstiyan da olsa takdir ediyorum onu. İşini doğru yapıyor //bence//. Dini günlerle ilgili yaptıkları falan klasikleşmiş ve sonradan uydurulmuş şeyler gibi görünmüyor pek, orjinal birisi ve sanırım işin özüne uygun hareket etmeye çalışıyor.

Örneğin; Noel arifesinde Aziz Mikolaj (Lehçe ismi o, Santa Claus da dedikleri kişi -ki kendisi zamanında Türkiye'de Demre civarında yaşamış, çok iyi ve yardımseverliğiyle bilinen bir tür papazmış sanırım), neyse Mikolaj bu günlerde insanları sevindirmek için şeker, çikolata gibi hediyeler dağıtırmış. Bizim öğretmen ve okulda bunu organize edip bir noel baba/Mikolaj getirdi. Diğerlerinin facebooklarında gördüğüm kadarıyla hemen hemen hepsine gelen, coco-cola'nın reklam için zamanında uydurduğu ak saçlı, ak sakallı adamla aynı. Bize gelen Mikolaj ise, resimdeki arkadaş, orjinaline daha yakın duruyor, ve kiliseden geliyor direk. Ve aynı şekilde çocuklar için üzerlerinde isimleri yazan küçük paketler hazırlatmışlar, ve dağıttılar.








Hubert'in sanırım glutenle ilgili bir sorunu var, yani herşeyi yiyemiyor çok fazla. Ve onun için de ayrı paket hazırlandı.






Bu da noel programı öncesi tiyatro hazırlıkları. Sanırım İsa'nın doğuşuyla alakalıydı, ama tam emin değilim. Yarı şarkılı, yarı tiyatral birşeydi ve farklı yaş grupları bir aradaydı. Sonuç, mükemmele yakın :)


Ve o programdan bi kısım.
**Bi öğrencinin tek söylediği bir kısım vardı. Müzik öğretmeni alttan alttan yardım ederken şarkı arasında çocuğun ''Dorota sen sus, burası benim sıram'' deyip sonra profesyonelce şarkıya devam etmesi vardı ki tam bir komediydi :D Ama ben çekemedim orayı, sanırım Hubert'in peşinden koşuyodum.


_______________________________________________________________________________


Ve Müzedeyiz. 
Küçük sınıflarla birlikte bi çeşit eski dönem dekorasyonlarıyla alakalı bir müzeye gittik. Arka plandaki şık, süslenmiş kızak..   :o


 Kindergarten Ahalisi

Ve müze gezisinin sonunda, müzede öğrenci grupları için özel olan bir odaya geçtik. Bu odada gezi sonrası genel olarak sanırım küçük atölye tarzı çalışmalar yapılıyor. Biz de müzedeki nesnelerin resimlerini yaparak başlayıp, sonra da küçük heykeller yaptık.



____________________________________________________________________________

Ve bizim gençlerin diğer özel okulla yaptıkları futbol maçı sonrası. Onlara biraz motivasyon biraz da moral amaçlı hazırladığımız kendi dillerimizden 'Diploma' :) Türkçe ve Slovakça







_______________________________________________________________________________


Vee bizim Başyapıtımız, Şaheserimiz !! :)
Okuldaki ilk Gönüllü Gazetesi.

Zuzka'yla kendi çapımızda yaptığımız küçük toplantılar sonucu aldığımız kararla, geçen ay kendi gözümüzden ilk okul gazetesini yayınladık. "Co sie dzieje? // Ne Oluyor?" Hem de Lehçe ! :) Ve ilk baskı okulda büyük yankı uyandırdı. Herkes baskının çoğaltılmasını talep etti.

Bu gurur hepimizin :) Ya da sadece bizim :)

Bu gazetenin baskı hali olduğu için sayfalar karışık halde. Ama genel olarak giriş sayfası ve son sayfa, Zuzka'yla benim kendimize ait birer sayfa, okuldan haberler ve etkinlikler, komiklikler, bir yemek tarifi sayfası (Türk ve Slovak Yemekleri) ve bir de küçük sözlük kısmı bulunuyor.






______________________________________________________________________________


Ve son olarak yine Ewa :))  

Sanırım Ewa'nın maceralarından oluşan bi kitap serisi yada video serisi hazırlamam lazım. Ewa Tırmanışta, Ewa Müzede, Ewa blablaa diye :)) Son seferinde yine tırmanışa gittiğimizde mekanda bir köpek ve topu vardı. Ewa yine tırmanmak yerine onla meşguldü. Ama köpekle oynamaktan çok derdi toptan kurtulmak :)



Deneme -1-


Deneme -2-




Deneme -3-


4 Ocak 2014 Cumartesi

Kasım'dan Aralığa


Kasım'da havalar soğuk demiştim. Aralıkta daha da soğuk. Bu çizelgeye göre Şubat'a doğru buranın buzullara dönmesi lazım. Ama hala kar yok, bişeyler eksik.



Sonunda, 28 Kasım'da bizim eski Polak topçuları izlemeye gidebildim. Henryk Reyman Stadyumu. Tribünler her maçın başında kendi milli marşlarını söylüyorlar. Atkılarla birlikte harika görüntü. Maç farketmiyor.Bu arada Krakow'a 2 takım var. Wisla & Cracovia. 2 zıt takım. Şubat'ta derbi var.

Statta şunu farkettim ki, bi stadın tribünlerinin üstü kapalı olması çok şey farkettiriyor. Özellikle son yollarda bizim Avni Aker'de atmosfer falan yokmuş. Hikaye!. Burda sadece bi kale arkası tribün, 3 davul ve sadece bi tribünle 90 dakika çok daha iyisini yapıyor, kaldı ki bu sadece Polonya liginin bi takımı. Bizse sözde Avrupa Ligi'nde üst tura çıktık.

Kasım sonunda bi gün var. St Andrzejki Day, ya da öyle birşey. Biraz garip bi gün. Bugün arkadaşlarınızla falan bir araya gelip biraz eğlenme amaçlı geleceği görmeye yönelik bazı şeyler yapıyorsun. Birazdan fotoğraflara bakınca sanırım daha anlaşılır olur :) Ama bu etkinlikten önce 'Strim' Reyiz bize Old Town'da bi etkinlik hazırladı. Şehri daha iyi tanıyalım, kaynaşalım diye tüm gönüllüler toplanıp gruplara ayrıldık, görev kağıtları verdiler. Dediler ki bunları yapın! :))



Şehir merkezinde 3 saat deliler gibi yürüdükten sonra etkinlik ofisteki St.Andrzej'in gelecek yorumlarıyla bitti.
Ofise vardığımızda 3 saatlik soğuktan sonra sıcak çay ve kurabiye, sonunda.


 Mumu eritip soğuk suyun üstüne döküyorlar. Sonra oluşan şekle ışık tutup duvardaki yansımasına bakıyorlar. Oluşan şekillere göre kişinin geleceğine dair yorumlar yapıyorlar.



Burda kırmızı kalbin iç tarafına kız isimleri yazılıyor :))))) Sonra erkekler gelip iğneyle bi nokta seçiyorlar, seçtikleri noktada hangi isme denk gelirse o isim gelecekteki eşleri oluyormuşmuş :)) En sevdiğim bu oldu, hemen şansımı denedim, ilk denemede Urszula çıktı, işi şansa bırakmayayım dedim, sonraki Laura çıktı. Bi de sağlam olsun dedim Ada çıktı. Hadi hayırlısı:))



----------------------------------------------------------------------------------------------







Aralık ayını çok sevdim burda. Tatillerle başladı, tatillerle bitiyor.
2 Aralık Evulation Meeting.
5 Aralık Uluslararası Gönüllülük Günü




Gönüllüler Günü için okullardaki öğrencilerden bizlerle ilgili resimler yapmalarını istedik. Bizim okuldan bizle ilgili gelen resimler oldukça çarpıcı ve güzeldi:)) Beni zenci çizenler, sakallarıma vurgu yapanlar .. Harika görüntüler:))




Bir de herkes kendi ülkesine ait birşeyler pişirip gelsin dediler. Biz de Melih'le hemen kolları sıvayıp farkı ortaya koyduk :)) Poğaça mekanda ilk tüketilen şey oldu. Gerçi Viktoria kendi yaptığı şey daha önce bitti diyo ama yalan:P ((Actually Viktoria says that her cook had finished first, but it's a lie:P ))



Bu arada Aralık'la birlikte Noel de artık geldi sayılır. Noel süslemeleri Aralık ayının 5'in başlıyor sanırım. Okullarda etkinlikler, Market Square'da ağaçlar, ışıklar, Chirsmast Market'i.. Şu an herşey harika. Henüz Noel'le ilgili yeterince fotoğrafım yok ama bu hafta içi eklerim.

//EKLEYEMEDİ :D //



Yılbaşı'na büyük beklentilerle giren ben, beklediğimden fazlasını buldum. Ama ne fazlalık. Yılbaşında gece boyunca Market Square'da konser vardı. Polonyanın en ünlüleri(ydiler sanırım) ordaydılar. Ve tabiki meydan tıklım tıklım. İçeri girmek bi dert, çıkmak ayrı bi dert. Ama nolursa olsun, eğlence eğlencedir.

Her ne kadar kimse benim kameramı takmasa da :))




2014'e okuldaki etkinliklerle dolu dolu bir giriş yapmayı planlıyorum blog'da. Hadi Hayırlısı.

17 Kasım 2013 Pazar

Kasım, Part-I

"Kasım'da Aşk Başkadır" değil.
 Kasım'da Krakow Soğuktur.

Ekim ayı şaşırtıcı bi şekilde ılık geçmişti. Şimdi de Kasım ayı şaşırtıcı bi şekilde BUZ GİBİ.






Kasım ayı burda tatille başlıyor. Aslında bugün tarih olarak cadılar bayramına yakın ama buralarda cadılar bayramı çok yaygın değil. Yabancılar partilerle falan kutluyorlar. Ama yerliler için pek geçerli değil. Burda 1 Kasım - All Saints' Day demek. Bugünde tüm dükkanları, iş yerlerini kapatıp mezarlıklara gidiyorlar. 1 Kasım sabahından ertesi sabahlara kadar istedikleri zaman mezarlıkları ziyaret edip renkli mumlardan yakıp bırakıyorlar, dua ediyorlar, çiçek bırakıyorlar. Biz de kültürel aktivitedir deyip toplandık gittik.




Rakowicki Krakow'un en eski mezarlıklarından biri. Akşam hava kararınca içerisi mükemmel bir görüntü alıyor. Mezarlıkta her yerden renk renk ışıkları görebiliyorsunuz. Bazı köşelerde ya da meydanlardaki büyük haçların ya da heykellerin önüne yüzlercesi bırakılmış oluyor. Bu soğukta yaklaştığınızda sadece mumları izleyip ısınabilirsiniz benim gibi :)

Bir de fotoğraflarını çekmemişim ama, çok abartılı ve büyük mezarlar var. Nerdeyse 1+1 ev büyüklüğünde şa' şa'lı mezar gördüm.

------------------------------

Kasım'ın diğer bir güzel yanı (diğer bir tatil günü :)) 11 Kasım. 10 Kasım'dan bir gün sonrası. Polaklarla peş peşe gelmiş milli günümüz.

11 Kasım Polonya için önemli bir gün. Özellikle de milliyetçi olanların. 11 Kasım Independent Day | Bağımsızlık Günü. Ekim ayı yazısında bahşetmiştim. I.Dünya Savaşı öncesi haritadan silinmişlerdi. İşgal altındaydılar diye. 11 Kasım yine bir adamın önderliğinde bağımsızlık mücadelesine başladıkları gün olarak kabul ediliyor.




Bir nevi bizim cumhuriyet bayramı gibi. Her yerde Polonya Bayrakları, insanlar caddelerde falan. Bir de soğuk olmasa güzel gündü.




Akşam da her yıl olduğu gibi bir çeşit konser vardı. Market Square'da. Eski kıyafetleri giymiş ekip sahnede. Bir çeşit marş benzeri birşeyler söylüyorlar. Her şarkı arasında adamın biri bişeyler anlatıyor.

Bi ara sahneye Krakow Belediye Başkanı çıktı. Valla bak. Adam koroyla şarkı söyledi 2 3 tane.

Alan dolu sayılırdı ama yine de bazen hayal kırıklığına uğruyorum Türkiye'yle buranın nüfusunu kıyaslayınca :)


Kasım'da Krakow Soğuktur ...
To be continue..

Krakow - İlk Ay/İlk İzlenimler



Merhabalar, Czesc,

Şehirle ilgili bazı turistik bilgi ve fotoğraflar paylaşmıştım (İnşallah kıskanmışsınızdır :)). Şimdi daha çok ayrıntılı şeyler anlatmak istiyorum. Şehir, okul, Polonya, EVS ne varsa artık..
 https://www.facebook.com/hamdi.ozdemir/media_set?set=a.10151931541502250.1073741827.669557249&type=3


İlk Günler/Şehir; İlk akşam yolculuk şokundan çok fazla bişey anlamadan uyudum ama ertesi gün... Evden çıkıp organizasyonumun ofisine doğru giderken gerçekle yüzleştim. Her şey farklı, ama her şey. Okul yıllarında ingilizce öğrendiğimiz için ingilizce çok farklı gelmiyor insana ama başka coğrafyaya düşünce 'Noluyo lan' demeden edemedim. Herkes Lehçe konuşurken bunlar nasıl anlaşıyo bu dille yeeaa diye düşünmeden edemiyor insan.

DipNot: Burda tüm kızlar çok güzel diye bir şey yok. Yalan. Bildiğin çok çirkin kızları da var yani, her an her yerde görebilirsiniz. Haa kalanların hepsi de sarışın ve renkli gözlü orası ayrı mesele.

 



Daha önce de söyledim. Krakow tam bir orta çağ şehri, özellikle de Old Town kısmı. 2.Dünya Savaşı'ndan da hasarsız kurtuldukları için her şey yerli yerinde. Ve aynı zamanda Krakow, Polonya için hem büyük bir şehir, hem de biraz sessiz sakin. Yani metropol havası yok. Yaşamak için güzel yer vesselam.

**Burda ayrıca bi de bi arkadaş grubu edinmişim ki sormayın. Ya arkadaş bi insan niye bu kadar şanslı olur. Benim hiç bi tane çılgın, beni yoldan çıkarcak bi arkadaşım olmaz mı yaa?? Hepsi mi düzgün insanlar olur!!
Şaka bi tarafa ekip çok sağlam, 2. aile desem çok abartmış olmam sanırım. Zuzka, okulda birlikte çalıştığım Slovakyalı, daha iyi bi partner olamazdı okulda. Leonid Moldava'dan, Tato Gürcistan'dan (Komşu :)) ikisi de kardeşşş diye hitap ediyor, canlarım benim. Lucille Fransa'dan, en çok Türkçe öğrettiğim kişi. Karşısınıza çıksa 5 dk Türkçe konuşabilirsiniz şu an. Ama hoşunuza gider mi bilmem :)) Bir de Melih. Angara'lı :))


    Akşam yemeği; Menü - Tavuk Sote - Pilav - Patates.

Ev Hayatı; Burda 3 Polonyalı üniversite öğrencisiyle kalıyorum. Tomek, Tytus, Sandra. 3'ü de çok iyi ve çok yardımseverler. İlk günler bu yüzden hiç sorun yaşamadım diyebilirim. Tramwayları, marketleri ve domuz eti'nin Lehçesini öğrettiler. 2'si Hukuk, 1'i Polonya Literatürü okuyor. Yani öyle çok çılgın bi hali yok ortamımızın.

Burdaki ev hayatı Türkiye'deki ev hayatımdan biraz farklı. Bi kere evde Oturma Odası ve halı yok !!! Halı yok, bildiğin yok yani. Buna adapte olmam biraz zaman aldı. Ayrıca evde bazı alanlar ayrılmış durumda. Odadaki dolapların ayrılması falan tamam bize normal. Ama mutfaktaki dolaplarını buzdolabındaki gözlerin ayrı ayrı olması bana biraz garip geldi ki hala öyle. Şekerlerimiz, sallama çaylarımız, ekmeklerimiz, peynirlerimiz, makarnalarımız, her şey ayrı.

Ama onun dışında çok iyi ev arkadaşları. Her şeye saygılı ve öğretmeye isteklilerç Özellikle biraz alkolle çok daha iyi insanlara dönüşüyorlar :) İlk bikaç hafta bizzat şahit oldum :)

Mesela bir akşam mutfakta oturumuşuz. Masada şarap, bira.. Sonra Tytus dedi ki "Hacı bi Türk çayı demle de içek.." Valla aynen böyle oldu. Sonra da masanın aldığı hal şöyle;



Şarap - Türk Lokumu - Çorum Leblebisi - İnce Belli Çay Bardağı - Krakow !!

......



Lehçe!!! Ve maalesef burada hayat çok hızlı geçiyor, geleli bir buçuk ay oldu. İlk haftalar tramway durağını bul, ofisi bul, okulu bul ve Lehçe çalış!! ile geçti.

Şimdi çoğunuz 'Ohh Hamdi'ye bak, bi eli yağda bi eli .....' diye düşünüyo kesin!!! Tamam biraz öyle aslında :)) Ama tamamen değil. Telafuzu ve grammeri bu kadar farklı ve karışık olamaz.. Olmamalı .. Geçen hafta ev arkadşımla dil üzerine konuşurken 'bizde am,is,are fln yok dedim.' Nassı yok yaaa, diye büyük bi tepki aldım. "Olum asıl sizde niye var lan" dedim. Bi de bu dilde nesnelerin cinsiyeti var. Bildiğin kız-erkek diye ayrılmışlar. Olsun nolcakki demeyin. Grammerde bilmen lazım neyin ne olduğunu.. Yaaaa, siz hala "Ohh Hamdi hayat sana güzel" demeye devam edin.



Şimdi size Lehçe'den bikaç telafuz sunayım da görün. Yazılışlarıyla okunuşlarının alakası ...

Łódź -> Vuç
dziewięć -> Civienç
Rzeszów -> Jeşuv
książka -> Kşaunşka
Grzegórzeckie -> Gjegujetski
...



Varşova Fatihleri !! Malum Polonyaya yeni geldiğimiz için her EVS gönüllüsü gibi bizim de On-Arrival Training - Varış Sonrası Eğitimimiz oldu. Bizde topladık çantayı düştük Varşova yollarına. Kendimiz gibi Polonyanın başka şehirlerinden çalışan toplam 24 gönüllü, başka başka ülkelerden gelmiş, aynı amaç.. Mükemmel ortam, ve ülkenin dört bir yanından başka arkadaşlar. Hatta öyle ki 2 iyi İspanyol arkadaş edindim, Kako ve Laura, tam İspanyolca'yı söküyodum ki eğitim bitti :/ Estas Loca con mi tigre, loca loca locaaa ..





                                                     Varşova Takımı




Bir hafta sonraki Trabzon'un Varşova deplesmanına, Varşova'da hazırlık





Eğitim ekibinden küçük bir süpriz, Polak Dansları :)
Az daha sağdaki sarışına evlenme teklifini basıyodum..





Eğitim boyunca Varşova'da sağa sola gidip Polonya'yı keşfetmeye ve tarihini biraz öğrenmeye çalışmıştık. Malum Polonya'yı ve Nazi zamanlarını az çok herkes bilir. Ama 2.Dünya Savaşı ve daha öncesi de Polonya için zor geçmiş. Mesela 1.Dünya Savaşı öncesinde haritadan silinmiş bi ülkeden bahsediyoruz. Evet, aynen. 1918'den önce yaklaşık yüzyıl boyunca Polonya yokmuş. Bağımsızlığı aldıktan sonra da 2.Dünya Savaşı'nda Almanya-Rusya arasında sıkışmış, ülke toprakları savaş çimenine dönmüş. Özellikle de Varşova. Savaşta Dümdüz edilmiş bi şehirden bahsediyoruz. Mecazi olarak değil, gerçek anlamda. bildiğin dümdüz, zira savaş sonrası başkentte ayakta kalmış bina sayısı iki elin parmakları kadar.






O zamanki şehrin Gettosunu ayıran duvarın temelleri, şehirde yürürken görebilirsiniz.








O duvarlardan kalan birkaç tanesi



    Varşova Tren Garı'nda Baklava - Bize Her Yer Antep :))

Ve Okul;
 

Biraz da iş konuşalım di mi? Geldikten bir hafta sonra çalışacağımız okulu ziyarete gittik. Bizim okulda muhattap olduğumuz kişi, Bogusia, orta yaşlarını geçmiş ama hala yerinde duramayan kıpır kıpır kadının biri (Aklıma direk Hatica Hoca geldi :)) bizi okuldaki her yere götürdü, herkese tek tek anlattı kim olduğumuzu. Bu tanışma faslı gerçi hızlı ve soğuk geçti ama ertesi gün okulda yürürken herkesin selam vermeye çalışmaları falan. Okuldaki bu programla gelen ilk gönüllüler biz olduğumuz için popülerite üst seviyede :)) ve epey rahatız diyebilirim.

Çalıştığım yer, anasınıfından lise düzeyine kadar Zihinsel Engellilere eğitim veren bi okul. Tek binası var ve çok fazla kalabalık değil. Mesela benim asıl bulunduğum anasınıfında 5 öğrenci var. Şimdi bazı öğretmen arkadaşlarım yine "Vayy anasını ne kadar şanslısın" , "Zaten burdaki projede de 2 öğrencin vardı köftehor" diyodur kesin biliyorum :)) Ama durum o kadar kolay değil. Sizin hiç otizmli öğrenciniz oldu mu ? :)

Neyse dediğim gibi okulda o kadar seviliyoruz ki daha ilk günden dediler ki, Haftaya Zakopane'ye seminere gidiyoruz, siz de gelin, gezersiniz!!! Haa dediler bi de cumartesi gündüz seminer, akşam da parti var !! Dedim seve seve :)) Bir cumartesi sabahı okuldaki tüm öğretmenler bindik otobüse yakındaki dağlık bi şehre seminere ve geziye. Öğretmen milletinin okuldaki hayatıyla dışardaki hayatı tamamıyla çok farklı ki burda da aynısıydı, 30 40 yaşlarındalar ama hepsi çatlak :) Mükemmel bi geziydi. Zakopane'yle ilgili de fotoğrafları facebook'ta paylaşmıştım bir zamanlar. Şekil.A :
 https://www.facebook.com/hamdi.ozdemir/media_set?set=a.10151931590337250.1073741828.669557249&type=3

*Seminer: Seminerin giderleri nasıl karşılandı bilmiyorum. Bu seminer öğrencilerin integrasyonuyla ilgiliydi. Küçük otele gidildi, yerleşildi. Gündüz başka bir eğitmen gelip oteldeki salonda eğitimini verdi. Akşam otelde kalıp ertesi gün döndük. Katılımcılar da sadece bizim okulun öğretmenleriydi. Ohh ne rahat.



Okuldaki işimizin diğer bir güzel yanı da şu; esas olarak ben Anasınıfında, Zuzka 2. derece sınıfta çalışıyoruz öğlene kadar. Öğlene kadar başka etkinliklere ya da sınıflara katılıyoruz. Ve !! Okuldaki diğer sınıfların etkinlikleri ya da gezileri olduğu zaman onlara da gidebiliyoruz :))

Örneğin; Varşova'dan eğitim dönüşü dediler ki, "Hamdi yine gezi var, gelir misin?" Dedim seve seve :)) Tabi ilk başta tarihe bakmamıştım. Varşova dönüşünün hemen ertesi sabahı, üst sınıfların gezisi var. Varşova'dan gece 1'de eve dönüp, sırt çantamı bile açmadan sabah 7de kalkıp diğer geziye gittim. Hiç "Ohh ne güzel" demeyin. Ayakta uyuyodum. Ama gezi yine harikaydı. İlk gün, öğrencilerle, yine küçük dağ evi gibi otele yerleşip sonra da yürüyüşe çıktık. Yürüyüşün ilk kısımlarında bir öğretmen dağlık arazide karşılaşabilecek durumları karşı bazı ilk yardım bilgileri gösterdi, uygulamalı. Sonra yürüyüşe devam. Grubu ikiye ayırıp daha güçlü öğrencilerle daha yukarı tırmandık, bi kısmı yarıyolda bekleyip piknik yaptı. Varşova dönüşü 3 saat dağda yürüyüş, çok sağlıklı.



Akşam yemeğinden sonra öğrencilere bir çeşit yarışma hazırladılar, eğlence amaçlı, sonra bi de onlara parti verdiler. Baya baya dans ediyorlar hepsi de :))
Ama ertesi gün yakınlardaki eski bi kaleyi ziyarete gittik. Zamanında da o kale yakınlarında yerli bi Robin Hood varmış. Zenginden çalıp fakire verirmiş. Ama onun sonu çok iyi bitmemiş, yakalayıp kalede asmışlar adamı. Ama hala küçük çapta bi kahraman olarak anılıyor burda.

                                                             Ve o geziden.



Ve Anasınıfı; Anasıfında sabahtan öğle yemeğine kadar kalıyorum. 5 öğrecimiz var, 3 de öğretmenimiz. Ama öğretmenler vardiyalı çalışıyorlar bir nevi, öğleden önce ve öğleden sonra değişiyorlar. Ben bunu sorduğumda bu öğretmenlerin ve öğrencilerin motivasyonunu ve ilgisini daha yüksek tutuyor demişti Anna. Haklı da sanırım. İki tarafa da faydalı olabilir.

Neyse burda günlük akış, normal anasınıflarından çok farklı değil. Sabah gelip kahvaltı yapıyorlar, oyun oynuyorlar. 9 gibi etkinlik salonuna geçip günlük ritüellleri uyguluyorlar. Her gün öğleden önce bir etkinlik yapıyor öğretmenler. Yani bizim eski sistemdeki gibi etkinlikten etkinliğe zıplama yok. Sanırım şimdi Türkiyedeki yeni sistemde de öyle. Sabah şarkıları söyleyip, yoklama alıp, etkinliğe geçiyorlar.
Ancak burda farklı olarak, öğrenciler hergün hem sabah, hem öğleden sonra mutlaka sınıftan çıkıyorlar. Eğer hava yağmurlu değilse (soğuk olması önemli değil, yağmur olmasın yeter) yakınlardaki parka yürüyüşe gidiyoruz, parkta oynuyoruz ya da sadece okulun etrafında bi tur atıyoruz ya da okulun bahçesinde oynuyoruz. Ama mutlaka dışarı çıkıyoruz. Öğrenciler dışardayken -ya da farklı ortamdayken- sınıftaki gibi değiller. Hava yağmurluysa da spor salonuna ya da oyun salonuna gidiyoruz.

Okulda bazı özel öğretmenler var. Onlar zaman zaman çocukları alıp bazı terapiler uyguluyorlar. Haftada bazı günler öğrencileri alıp konuşma, ses duyu veya farklı alanlarda terapi uyguluyorlar. Bunun dışında Cuma günleri de bir nevi terapi günü. Her Cuma sabah bazı sınıflar farklı yerlere gidiyor. Biz şu ana kadar At sürmeye ve Tırmanmaya gittik. Okuldan çıkıp belediye otobüsüne binip, çiftliğe gidiyoruz. Herkes 20 dakika ormanda atla geziyor eğitimcilerle. Acıktıkları zaman çantalarından sandviçlerini alıp yiyorlar falan. Diğer terapide de okuldan çıkıp 20 dakika yürüyüp bi tırmanma merkezine gidiyoruz. Çocuklar tek tek eğitimcilerle duvara tırmanıyorlar, o sırada diğerleri de serbest oyunlarına bakıyorlar.


























         Ewa, tırmanma salonun ortasında ayakkabısını çıkarmış bağdaş kurmuş, havuç yiyo. Ohhh





Krakow'da Eylül ayından sevgiler, saygılar. . .