17 Kasım 2013 Pazar

Krakow - İlk Ay/İlk İzlenimler



Merhabalar, Czesc,

Şehirle ilgili bazı turistik bilgi ve fotoğraflar paylaşmıştım (İnşallah kıskanmışsınızdır :)). Şimdi daha çok ayrıntılı şeyler anlatmak istiyorum. Şehir, okul, Polonya, EVS ne varsa artık..
 https://www.facebook.com/hamdi.ozdemir/media_set?set=a.10151931541502250.1073741827.669557249&type=3


İlk Günler/Şehir; İlk akşam yolculuk şokundan çok fazla bişey anlamadan uyudum ama ertesi gün... Evden çıkıp organizasyonumun ofisine doğru giderken gerçekle yüzleştim. Her şey farklı, ama her şey. Okul yıllarında ingilizce öğrendiğimiz için ingilizce çok farklı gelmiyor insana ama başka coğrafyaya düşünce 'Noluyo lan' demeden edemedim. Herkes Lehçe konuşurken bunlar nasıl anlaşıyo bu dille yeeaa diye düşünmeden edemiyor insan.

DipNot: Burda tüm kızlar çok güzel diye bir şey yok. Yalan. Bildiğin çok çirkin kızları da var yani, her an her yerde görebilirsiniz. Haa kalanların hepsi de sarışın ve renkli gözlü orası ayrı mesele.

 



Daha önce de söyledim. Krakow tam bir orta çağ şehri, özellikle de Old Town kısmı. 2.Dünya Savaşı'ndan da hasarsız kurtuldukları için her şey yerli yerinde. Ve aynı zamanda Krakow, Polonya için hem büyük bir şehir, hem de biraz sessiz sakin. Yani metropol havası yok. Yaşamak için güzel yer vesselam.

**Burda ayrıca bi de bi arkadaş grubu edinmişim ki sormayın. Ya arkadaş bi insan niye bu kadar şanslı olur. Benim hiç bi tane çılgın, beni yoldan çıkarcak bi arkadaşım olmaz mı yaa?? Hepsi mi düzgün insanlar olur!!
Şaka bi tarafa ekip çok sağlam, 2. aile desem çok abartmış olmam sanırım. Zuzka, okulda birlikte çalıştığım Slovakyalı, daha iyi bi partner olamazdı okulda. Leonid Moldava'dan, Tato Gürcistan'dan (Komşu :)) ikisi de kardeşşş diye hitap ediyor, canlarım benim. Lucille Fransa'dan, en çok Türkçe öğrettiğim kişi. Karşısınıza çıksa 5 dk Türkçe konuşabilirsiniz şu an. Ama hoşunuza gider mi bilmem :)) Bir de Melih. Angara'lı :))


    Akşam yemeği; Menü - Tavuk Sote - Pilav - Patates.

Ev Hayatı; Burda 3 Polonyalı üniversite öğrencisiyle kalıyorum. Tomek, Tytus, Sandra. 3'ü de çok iyi ve çok yardımseverler. İlk günler bu yüzden hiç sorun yaşamadım diyebilirim. Tramwayları, marketleri ve domuz eti'nin Lehçesini öğrettiler. 2'si Hukuk, 1'i Polonya Literatürü okuyor. Yani öyle çok çılgın bi hali yok ortamımızın.

Burdaki ev hayatı Türkiye'deki ev hayatımdan biraz farklı. Bi kere evde Oturma Odası ve halı yok !!! Halı yok, bildiğin yok yani. Buna adapte olmam biraz zaman aldı. Ayrıca evde bazı alanlar ayrılmış durumda. Odadaki dolapların ayrılması falan tamam bize normal. Ama mutfaktaki dolaplarını buzdolabındaki gözlerin ayrı ayrı olması bana biraz garip geldi ki hala öyle. Şekerlerimiz, sallama çaylarımız, ekmeklerimiz, peynirlerimiz, makarnalarımız, her şey ayrı.

Ama onun dışında çok iyi ev arkadaşları. Her şeye saygılı ve öğretmeye isteklilerç Özellikle biraz alkolle çok daha iyi insanlara dönüşüyorlar :) İlk bikaç hafta bizzat şahit oldum :)

Mesela bir akşam mutfakta oturumuşuz. Masada şarap, bira.. Sonra Tytus dedi ki "Hacı bi Türk çayı demle de içek.." Valla aynen böyle oldu. Sonra da masanın aldığı hal şöyle;



Şarap - Türk Lokumu - Çorum Leblebisi - İnce Belli Çay Bardağı - Krakow !!

......



Lehçe!!! Ve maalesef burada hayat çok hızlı geçiyor, geleli bir buçuk ay oldu. İlk haftalar tramway durağını bul, ofisi bul, okulu bul ve Lehçe çalış!! ile geçti.

Şimdi çoğunuz 'Ohh Hamdi'ye bak, bi eli yağda bi eli .....' diye düşünüyo kesin!!! Tamam biraz öyle aslında :)) Ama tamamen değil. Telafuzu ve grammeri bu kadar farklı ve karışık olamaz.. Olmamalı .. Geçen hafta ev arkadşımla dil üzerine konuşurken 'bizde am,is,are fln yok dedim.' Nassı yok yaaa, diye büyük bi tepki aldım. "Olum asıl sizde niye var lan" dedim. Bi de bu dilde nesnelerin cinsiyeti var. Bildiğin kız-erkek diye ayrılmışlar. Olsun nolcakki demeyin. Grammerde bilmen lazım neyin ne olduğunu.. Yaaaa, siz hala "Ohh Hamdi hayat sana güzel" demeye devam edin.



Şimdi size Lehçe'den bikaç telafuz sunayım da görün. Yazılışlarıyla okunuşlarının alakası ...

Łódź -> Vuç
dziewięć -> Civienç
Rzeszów -> Jeşuv
książka -> Kşaunşka
Grzegórzeckie -> Gjegujetski
...



Varşova Fatihleri !! Malum Polonyaya yeni geldiğimiz için her EVS gönüllüsü gibi bizim de On-Arrival Training - Varış Sonrası Eğitimimiz oldu. Bizde topladık çantayı düştük Varşova yollarına. Kendimiz gibi Polonyanın başka şehirlerinden çalışan toplam 24 gönüllü, başka başka ülkelerden gelmiş, aynı amaç.. Mükemmel ortam, ve ülkenin dört bir yanından başka arkadaşlar. Hatta öyle ki 2 iyi İspanyol arkadaş edindim, Kako ve Laura, tam İspanyolca'yı söküyodum ki eğitim bitti :/ Estas Loca con mi tigre, loca loca locaaa ..





                                                     Varşova Takımı




Bir hafta sonraki Trabzon'un Varşova deplesmanına, Varşova'da hazırlık





Eğitim ekibinden küçük bir süpriz, Polak Dansları :)
Az daha sağdaki sarışına evlenme teklifini basıyodum..





Eğitim boyunca Varşova'da sağa sola gidip Polonya'yı keşfetmeye ve tarihini biraz öğrenmeye çalışmıştık. Malum Polonya'yı ve Nazi zamanlarını az çok herkes bilir. Ama 2.Dünya Savaşı ve daha öncesi de Polonya için zor geçmiş. Mesela 1.Dünya Savaşı öncesinde haritadan silinmiş bi ülkeden bahsediyoruz. Evet, aynen. 1918'den önce yaklaşık yüzyıl boyunca Polonya yokmuş. Bağımsızlığı aldıktan sonra da 2.Dünya Savaşı'nda Almanya-Rusya arasında sıkışmış, ülke toprakları savaş çimenine dönmüş. Özellikle de Varşova. Savaşta Dümdüz edilmiş bi şehirden bahsediyoruz. Mecazi olarak değil, gerçek anlamda. bildiğin dümdüz, zira savaş sonrası başkentte ayakta kalmış bina sayısı iki elin parmakları kadar.






O zamanki şehrin Gettosunu ayıran duvarın temelleri, şehirde yürürken görebilirsiniz.








O duvarlardan kalan birkaç tanesi



    Varşova Tren Garı'nda Baklava - Bize Her Yer Antep :))

Ve Okul;
 

Biraz da iş konuşalım di mi? Geldikten bir hafta sonra çalışacağımız okulu ziyarete gittik. Bizim okulda muhattap olduğumuz kişi, Bogusia, orta yaşlarını geçmiş ama hala yerinde duramayan kıpır kıpır kadının biri (Aklıma direk Hatica Hoca geldi :)) bizi okuldaki her yere götürdü, herkese tek tek anlattı kim olduğumuzu. Bu tanışma faslı gerçi hızlı ve soğuk geçti ama ertesi gün okulda yürürken herkesin selam vermeye çalışmaları falan. Okuldaki bu programla gelen ilk gönüllüler biz olduğumuz için popülerite üst seviyede :)) ve epey rahatız diyebilirim.

Çalıştığım yer, anasınıfından lise düzeyine kadar Zihinsel Engellilere eğitim veren bi okul. Tek binası var ve çok fazla kalabalık değil. Mesela benim asıl bulunduğum anasınıfında 5 öğrenci var. Şimdi bazı öğretmen arkadaşlarım yine "Vayy anasını ne kadar şanslısın" , "Zaten burdaki projede de 2 öğrencin vardı köftehor" diyodur kesin biliyorum :)) Ama durum o kadar kolay değil. Sizin hiç otizmli öğrenciniz oldu mu ? :)

Neyse dediğim gibi okulda o kadar seviliyoruz ki daha ilk günden dediler ki, Haftaya Zakopane'ye seminere gidiyoruz, siz de gelin, gezersiniz!!! Haa dediler bi de cumartesi gündüz seminer, akşam da parti var !! Dedim seve seve :)) Bir cumartesi sabahı okuldaki tüm öğretmenler bindik otobüse yakındaki dağlık bi şehre seminere ve geziye. Öğretmen milletinin okuldaki hayatıyla dışardaki hayatı tamamıyla çok farklı ki burda da aynısıydı, 30 40 yaşlarındalar ama hepsi çatlak :) Mükemmel bi geziydi. Zakopane'yle ilgili de fotoğrafları facebook'ta paylaşmıştım bir zamanlar. Şekil.A :
 https://www.facebook.com/hamdi.ozdemir/media_set?set=a.10151931590337250.1073741828.669557249&type=3

*Seminer: Seminerin giderleri nasıl karşılandı bilmiyorum. Bu seminer öğrencilerin integrasyonuyla ilgiliydi. Küçük otele gidildi, yerleşildi. Gündüz başka bir eğitmen gelip oteldeki salonda eğitimini verdi. Akşam otelde kalıp ertesi gün döndük. Katılımcılar da sadece bizim okulun öğretmenleriydi. Ohh ne rahat.



Okuldaki işimizin diğer bir güzel yanı da şu; esas olarak ben Anasınıfında, Zuzka 2. derece sınıfta çalışıyoruz öğlene kadar. Öğlene kadar başka etkinliklere ya da sınıflara katılıyoruz. Ve !! Okuldaki diğer sınıfların etkinlikleri ya da gezileri olduğu zaman onlara da gidebiliyoruz :))

Örneğin; Varşova'dan eğitim dönüşü dediler ki, "Hamdi yine gezi var, gelir misin?" Dedim seve seve :)) Tabi ilk başta tarihe bakmamıştım. Varşova dönüşünün hemen ertesi sabahı, üst sınıfların gezisi var. Varşova'dan gece 1'de eve dönüp, sırt çantamı bile açmadan sabah 7de kalkıp diğer geziye gittim. Hiç "Ohh ne güzel" demeyin. Ayakta uyuyodum. Ama gezi yine harikaydı. İlk gün, öğrencilerle, yine küçük dağ evi gibi otele yerleşip sonra da yürüyüşe çıktık. Yürüyüşün ilk kısımlarında bir öğretmen dağlık arazide karşılaşabilecek durumları karşı bazı ilk yardım bilgileri gösterdi, uygulamalı. Sonra yürüyüşe devam. Grubu ikiye ayırıp daha güçlü öğrencilerle daha yukarı tırmandık, bi kısmı yarıyolda bekleyip piknik yaptı. Varşova dönüşü 3 saat dağda yürüyüş, çok sağlıklı.



Akşam yemeğinden sonra öğrencilere bir çeşit yarışma hazırladılar, eğlence amaçlı, sonra bi de onlara parti verdiler. Baya baya dans ediyorlar hepsi de :))
Ama ertesi gün yakınlardaki eski bi kaleyi ziyarete gittik. Zamanında da o kale yakınlarında yerli bi Robin Hood varmış. Zenginden çalıp fakire verirmiş. Ama onun sonu çok iyi bitmemiş, yakalayıp kalede asmışlar adamı. Ama hala küçük çapta bi kahraman olarak anılıyor burda.

                                                             Ve o geziden.



Ve Anasınıfı; Anasıfında sabahtan öğle yemeğine kadar kalıyorum. 5 öğrecimiz var, 3 de öğretmenimiz. Ama öğretmenler vardiyalı çalışıyorlar bir nevi, öğleden önce ve öğleden sonra değişiyorlar. Ben bunu sorduğumda bu öğretmenlerin ve öğrencilerin motivasyonunu ve ilgisini daha yüksek tutuyor demişti Anna. Haklı da sanırım. İki tarafa da faydalı olabilir.

Neyse burda günlük akış, normal anasınıflarından çok farklı değil. Sabah gelip kahvaltı yapıyorlar, oyun oynuyorlar. 9 gibi etkinlik salonuna geçip günlük ritüellleri uyguluyorlar. Her gün öğleden önce bir etkinlik yapıyor öğretmenler. Yani bizim eski sistemdeki gibi etkinlikten etkinliğe zıplama yok. Sanırım şimdi Türkiyedeki yeni sistemde de öyle. Sabah şarkıları söyleyip, yoklama alıp, etkinliğe geçiyorlar.
Ancak burda farklı olarak, öğrenciler hergün hem sabah, hem öğleden sonra mutlaka sınıftan çıkıyorlar. Eğer hava yağmurlu değilse (soğuk olması önemli değil, yağmur olmasın yeter) yakınlardaki parka yürüyüşe gidiyoruz, parkta oynuyoruz ya da sadece okulun etrafında bi tur atıyoruz ya da okulun bahçesinde oynuyoruz. Ama mutlaka dışarı çıkıyoruz. Öğrenciler dışardayken -ya da farklı ortamdayken- sınıftaki gibi değiller. Hava yağmurluysa da spor salonuna ya da oyun salonuna gidiyoruz.

Okulda bazı özel öğretmenler var. Onlar zaman zaman çocukları alıp bazı terapiler uyguluyorlar. Haftada bazı günler öğrencileri alıp konuşma, ses duyu veya farklı alanlarda terapi uyguluyorlar. Bunun dışında Cuma günleri de bir nevi terapi günü. Her Cuma sabah bazı sınıflar farklı yerlere gidiyor. Biz şu ana kadar At sürmeye ve Tırmanmaya gittik. Okuldan çıkıp belediye otobüsüne binip, çiftliğe gidiyoruz. Herkes 20 dakika ormanda atla geziyor eğitimcilerle. Acıktıkları zaman çantalarından sandviçlerini alıp yiyorlar falan. Diğer terapide de okuldan çıkıp 20 dakika yürüyüp bi tırmanma merkezine gidiyoruz. Çocuklar tek tek eğitimcilerle duvara tırmanıyorlar, o sırada diğerleri de serbest oyunlarına bakıyorlar.


























         Ewa, tırmanma salonun ortasında ayakkabısını çıkarmış bağdaş kurmuş, havuç yiyo. Ohhh





Krakow'da Eylül ayından sevgiler, saygılar. . .

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder